Özgür Doğumlar Ülkesi
Taze doğuyor Güneş.
Birkaç saniyeye ne çok kahkaha sığıyor
Kimse bu yükün farkında değil
Hangi bağımlılık masum
Kim alışmadan yaşayabiliyor?
Hiç örtmüyor bulutlar güneşi burada
Yağmur yağdıranlar uzak
Uzaklıktan olan ölü doğumlar
Toprakla buluşunca tohum olsunlar
Bazı ağaçlar bile tek başına
Sahi, onlar yapayalnız
hiç mi korkmuyorlar
Sırf Özgürlüğe dokunmuyor diye
bin yaşayan yılanlar var
Acıtmasa da dokunmazlar
Yağmur yağsa bile
mutlu olmaz onlar
Dokunmaya çekinmek
Dokunmaya kıyamamak var
Bunlar başlı başına kelimeler olabilmeli
Bazı filmler ne yumuşak.
Çiçek kokan balkonlar gibi.
Hem öyle olmayanına hangi kuş konar ki
Bazısı çok şık uçuyor
Bu hayat öylesine sürgün sanki.
Şimdilerde günışığının acelesi olabiliyor
Insan acaba diye
korku denizi diye diye
kendi tükürüğünde boğuluyor
Ufuk çizgisi yok
Gözler yeterince kapatıldılarsa
Hiç örtmüyor bulutlar güneşi burada
Yağmur yağdıranlar uzak
Hangi gökkuşağı bu kadar sıcak
Renkleri bu kadar karanlıkta?
Nasıl mümkün bu denli sessizce yakmak
Özgür doğumlar ülkesi, bu orman
Taç utangaçlığı göğe dek
Çok ağaç çok yılan
Buralı kelebekler hapşırmadan da
Çok yaşıyor
Güneş batıyor
Ağaçlar uyuyor
Koyu gölgeler yeşile ne çok yakışıyor
Duyabiliyor musun batışın sesini?
Yılanlar hep uzaklar, günbatımının sesine
Görmek için
sadece gözlerinle mi bakıyorsun sen de?
Sadece yapraklara baksan
Bu derinliği anlayamazsın
Aradaki makas açık bayağı
Çukura götüren yolu kesiyor
Yeşil ısınıyor gün batsa da
Saf temiz iyi niyetli bir yeşil.
Pür diye hafife alan, kayalara çarpıyor
Görmeyen gözleri koruyan kirpiklere de çarpıyor
Yılanların olmayan kulaklarına da.
Yeşil değil Güneş,
bazen ısıtmayabiliyor
Oyunlar tatlı sonla bitmeyebiliyor
Bu ormanda yine de
Bazıları oynamayı
yeniden istiyor
Bile bile.
Uyanıyor musun?
Çok acıyor mu?