Kuş Koysunlar Yoluna

Bükre Kay
3 min readMay 29, 2023

Yine yeni yeniden merhaba.

Mis gibi bir haftanın ilk gecesine tatlı bir geçişteyiz. Umarım hepimize huzur ve güzel haberler getirir.

25 senedir (yaklaşık 25 oluyor artık) bazı boşluklar haricinde İstanbul’da yaşıyorum, yaşadım ve yaşamaya da devam ediyorum. 29 Mayıs 2023.

29 Mayıs 1453’te 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet 53 gün süren yoğun bir kuşatmanın ardından İstanbul’u fethediyor. 570 yaşındaki biricik İstanbul’umuzun son 25 yaşında ben de vardım. Olmaya da devam etmek istiyorum ve bunu daha güzel yapmak için elimden geleni yapacağım.

“Dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu.” Napoleon Bonaparte

Şimdiye kadar birkaç ülkeyi ziyaret edebilmiş biri olarak zaten ben bile daha güzelini görmedim. Tarihin en önemli komutanlarından biri olan Napoleon bunu derken takdir etmemek işten değil. Yine Napoleon “Bana Türklerden kurulu bir ordu verin, dünyayı rehin alayım.” da diyor. Ordudan savaştan şiddete dair herhangi bir şeyden bahsetmek istemiyorum. Kaldı ki, gerçek savaşçılar zaten savaştan nefret ederler. Bir zafer tarihte büyük kayıplar da demek başka açılardan bakıldığında. Ama biz ordu milletiz. Silahsız da savaşacak güçte kocaman kıymetliyiz.

“Her zaferden sonra pişmanlık duyulur. Pişmanlık duyulmayan tek zafer cehaleti yenmektir.” Napoleon Bonaparte

Cehalet denildiğinde sanki bir topluluğun üzerinde kara bir bulut varmış ve gidip o bulutu parçalamak gerekiyormuş gibi geliyor kulağa. Gidip savaşmalı; mücadele için, koşup dağıtmalı.

Aslında her birimiz birer parça taşıyoruz. Ama küçük ama büyük. Gidip koşmak yerine içerilere dönmek gerekebilir. Bu maalesef ki daha zor. Bir silah olmadan bir şeyler patlamadan zafer kazanmak çok zor. Hele ki kendinize de meydan okumanız gerekiyorsa. Öğrenmeyi bırakmamalısınız da demiş aynı komutan. Neyi öğrendiğine ne çeşitle donattığına da bakmak gerek.

Gördüğünü okumak, soluduğun havayı ciğerlerine almak, karbondioksit oksijen sirkülasyonunun haricinde nefesi içeriye misafir edebilmek, uğurlayabilmek, bir komşunun komşu olduğunu bilmek, bir yapraktan ağacı tanıyabilmek, güneşin nerden doğup nerden batacağını öğrenmek belki…

Yelpaze gibi açılan kocaman bir bahçede yaşıyoruz. Bu coğrafya iki merkezi olup ziyan olmuş bir yer değil. Zengin bir yer. Bereketli bir yer. Çok ama çok zenginiz. Farkında mıyız, o var sadece. Neye odaklanıyoruz? Böyle bir güleryüz, bilmediğimiz adresi tarif için kıvranacak kadar yardım etmek isteği başka nerede var Allah aşkına?

Sözcüklerimiz dahi Allah’ın aşkını alıyor içine. Biz ki farkımızı her yerde ortaya koyuyoruz. Allah korkusu ile kapatan değil Allah sevgisi ile parıldayan bir ülke burası, bu gibi bir söz duymuştum bana ait değil, kim olduğunu öğrenirsem ekleyeceğim. Ama sonuna kadar katılıyorum.

Misafirperverlik, hoşgörü başka hangi millete atfolunmuş bize olduğu kadar?

Biz birbirimize daha çok sarılmalıyız. Birtakım değerleri toz tutmuş sandıklardan biraz kurtarmak lazım.

Birinin sesi yüksek çıktı diye o sizin düşmanınız değil. Kulak verelim, belki bize şarkı söylüyordur. Biz ki kendi içimizde binbir çekirdeğiz, biz mi sarılamayacağız yani?

Biz sarılırız en güzel. Tanımadığımız yaraları bile biz sararız.

Sararız ve saralım da, ama tanınmayandan gelecek bize açılacak yara için de kendimizi korumak zorundayız. Birinin şarkısına kızmaktan ötekinin sizden çaldığını görmeyecek kadar kör olmayın, demişler. Desinler. Dememişler mi? Ben derim. Diyorum hatta şimdi.

Birinin şarkısına kızmaktan ötekinin sizden çaldığını görmeyecek kadar kör olmayalım.

Evet her gün Güneş yok. Yağmur da lazım çiçeklenmek için. Sel istemeyiz ama başımıza gelirse de hallederiz. Biz ne insanların bastığı topraklardayız, ne tarihlerin suladığı tohumlarız, biz mi yapamayacağız? Biz mi umutsuz olacağız?

Yok.

Bir somun ekmeğin paylaşılarak kazanıldığı topraklarda yaşayan, patlıcandan reçel yapmış insanlarız biz.

Her gün ışıldayamıyoruz tamam, ama gemileri batırmayalım Karadeniz’de. Bulutların ardında Güneş hep var bir hatırlayalım isterim. Martılara bizim gemilerimiz lazım, kuşları besleyelim.

Ben umutsuzluğu kabul etmem, sen de kabul etme.

Susuzluk var bu dünyada. Şuursuzluk da çok. Şiirsizlik biraz azalsın ama.

Bir şiir bırakıyorum buraya, okumadan gitme.

Kuş Koysunlar Yoluna
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
“Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.

Nilgün Marmara

Sign up to discover human stories that deepen your understanding of the world.

Free

Distraction-free reading. No ads.

Organize your knowledge with lists and highlights.

Tell your story. Find your audience.

Membership

Read member-only stories

Support writers you read most

Earn money for your writing

Listen to audio narrations

Read offline with the Medium app

Bükre Kay
Bükre Kay

Written by Bükre Kay

I am telling my story while I am learning, trying to learn and read. Öğrenirken görmeye çalışırken okurken hikayemi anlatıyorum.

No responses yet

Write a response