Yine yeniden merhaba.
Bir kavuşma ile karşınızdayım. Buradan söz ediyorum, bugün bir süredir göremediğim bir arkadaşımı da görebildim, aksiliklere rağmen sarılabildik en nihayetinde. :)
Artık yazamadığımda, bir süre sonra sanki üzerimde yük oluyor gibi gelmeye başladı. Bir yaprak ne kadar su damlası taşıyabilir üzerinde, elbet bırakması gerekiyor. Her şeyi tek başına taşıyabileceğini düşünmemek gerekiyor. Neler doğuyor neler yok oluyorsa da, biraz bırakmayı reddetmemeli insan. Thales her şeyin yok olduğu anda bile ümit olduğunu söylüyor.
Bu bir kavuşma olabilir. Herkesin kavuşması kendine elbette. Umarım satırlarıma eşlik eden sana da öyle olur, kim bilir? Yazacağım, yazmak istediğim bir dolu şey birikti ve bugün uyumadan birkaç damlayı bırakmaya geldim, çünkü bir şelaleyi durdurmaya çalışmak doğaya karşı gelmektir. Böyle bir densizliğin teşebbüsü bile haddimi aşar.
“Sizinle tanışmayı bekleyen insanlar var. Sizi sevmeyi bekleyen insanlar var. Gerçekleşmeyi bekleyen hayaller var. Adımınızı atana kadar hareketsiz duran yerler var. Sabah sizin için gerçekten güzel bir şey olabilir. Varışınızı bekleyen çok şey var. Oraya gidin.”
Brianna Pastor
Gerçekleşmeyen davetlerin ziyan etmesi için çok kısa süreli hayatlarımız var. Bu sözü okumak, öyle güzel bir ışık geldi ki bana. Bazen bazısı bekler bazen bir başkası. Ve sanki bir hatırlatıcı bize diyebiliyor ki, sen beklemek zorunda değilsin. Yarım kalmış bir sohbeti, doyamadığın bir sarılmanın devamı için birini kavuşmaya davet edebilirsin. Neden bu teklifi yapmayasın?
Bir şeyler bataklık gibi oyalıyor, biraz kendine şans verip o kavuşmayı ayarlamalısın. Hiçbir şey boş değil, eksilenin yeri doluyor, kaldırdığın şeyin yerini bir başka şey alıyor. Bazı şeyler kalkmalı. Yeniler gelsin. Bazı şeyler kalmalı, bırak onlar da gelebilsin. Davet et. Çağır. Ara. Konuş. Mektup yaz.
Mektup yaz.
Kendinle konuş. Onunla konuş. Istersen arayıp okursun, istersen elden veya posta ile teslim edersin, mail atarsın? Sesinle gönder ona, senden duysun. Hangi etikette hayatında var, hayatında şu an var mı, neresinde, kıyıda mı yakalayacaksın, bunlar fazla detay. Birileri varsa konuşmak istediğin, soru sormak istediğin, yaşadıklarını anlatmak, ne oldu biliyor musun demek istediğin, yaz işte. Kalemine git. Klavyene git.
Bir anda yaz. Dünü konuşmadan da sarılabilirsin.
Mektup yaz olsun bunun adı da. Bir kız beni buna teşvik etti ve sana geldim de. İyi ki geldim mi de, gülümse. Bırak birileri sana iyi gelebilsin. Zor olabildiğini, yapamadığını kabul et, denemeyi kabul et, dene, kavuşmayı teklif et. Ne güzel kelimeymiş bu.
Birine sarılmaya, hatta o birine sarılmaya ihtiyacın olduğunu fark etmiyor bile olabilirsin. Bazı isimler var, bazı sarılmalar. Unutmuyorsun, unutulmuyorlar. Evet aynısı olmayabilir, hatta devam da etmeyebilir aynı şey, ama T. S. Elliot diyor ki her buluşmamızda başka insanlar oluyormuşuz ve yeniden tanışıyormuşuz. Negatif olmak hiçbir şey getirmiyor. Yeniden tanışmayı teklif etmek de hiçbir şey götürmez. Hangimizin hayatında istediği her şey oluyor ki, elbette yolunda gitmeyen şeyler oluyor. Ama her zaman tek başına olmak zorunda değilsin, sen içinde hallederken bir sarılma daha dik durmanı sağlayabilir. İlle de bahçene ortak olmasın kimse, tamam, ama o sarılmayı istemedin mi sahiden? Umudu kaybetmeye değecek hiçbir sebep yok. Mutsuzluğa bu inat neden? Neyden korkup da geri duruyorsun, bir dur bir düşün bir yaz.
Sana merhem olacak olandan uzak kalmak, niye?
Yeniden tanışmak istediğin, sımsıkı sarılıp iyi ki tanımışım seni diyip bırakmaya kıyamayacağın birileri varsa, git yeniden tanış.
Kavuş bence.
İstersen mektupla yaz.
Brianna’nın bahsettiğindeki gibi, seni sevmek için bekleyenleri kaybetme.
Değmez mi? Sahiden?