Bugün Linkedin’de gördüğüm bir gönderideki altı yaşında küçük bir hanımefendinin sözlerinden sonra buradayım. O kadar güzel ve duru bir hatırlatıcı ki her şeye dair. Anne ve babası ayrılıyorlar, bu hanımefendi de annesine onlardan çok fazla bir şey istemediğini sadece olayları, hedefleri göklere çıkarmadan bir tek arkadaş kalmalarını istediğini söylüyor. Bu satırlar küçük hanımefendiden alıntılar içerecek, şimdiden haberiniz olsun. :)

Tiana. 6 yaşında bir küçük insan. Anne ve babasının arkadaş kalmasını, herkesin de arkadaş olmasını istiyor. Herkesin gülümsemesini. Her şeyin. Aynı anda hem bu kadar kolay hem de bu kadar zor başka bir hedef düşünemiyorum şu an için. Konuşmasında ara sıra şu türde cümleleri ekleyip duruyor.
T “Kabalık etmek istemiyorum, bencilce konuşmak istemiyorum…
Yani, Amacım sahiden söylediklerim, üslubumda parçalanma olursa bunu mazur gör.
Daha önceki yazılarımdan birinde, ben de böyle başlamışım. Yanlış anlaşılmak endişesi ve çekirdeğe dikkat çekmek isteği. Çünkü bazen sahiden kelimeler başkalarının anıları veya kurulmuş anlama şekli düzeni sebebiyle çok başka yerlere çıkabiliyor. Halbuki amaç ve çıkış nokta ne kadar farklıyken.
Herkesin gülümsemesini ben de istiyorum tıpkı Tiana gibi. Ve bu illa ki büyük kocaman balonlar içerisindeki uzun dönem devasa hayaller odaklı bir istek de değil.
T “Çok uçuk düşünmeden sadece elinden geleni yap.”
Sadece elinden geleni yapmış olmak hissi dahi gerçekten gülümsemeye sebep. Meditasyon ya da bu minvalde çalışmalarda denemeleri olanlar beni bu noktada çok daha iyi anlayabilirler belki:
Bazen ne çok kaşımızı çattığımızın farkında bile değiliz.
Bu bir botoks güzellemesi değil, dudakları kıvırma hatırlatmasıdır efendim.
Bazen en basit duran şeyler gerçekte pratiğe sebepsizce dökmesi çok mümkün olmayan birtakım tavırlar oluyor maalesef ki. Mutluluk -yine- maalesef ki bekleyeceğimiz değil de, çıkartacağımız bir şey. Bunu başka bir gün uzun uzadıya konuşmak üzere alıntıyla noktalayalım şimdilik.
“Mutluluk bir seçimdir, sonuç değil. Mutlu olmayı seçene kadar hiçbir şey sizi mutlu etmeyecektir. Mutlu olmaya karar vermedikçe, hiç kimse sizi mutlu edemez. Mutluluğunuz size gelmeyecek. O sadece sizden gelebilir.”
Ralph Marston
T “Herkes gülümseyebilmeli.”
Hatta dahası, her şeyin gülümsemesinden bahsediyor bu tatlı hanımefendi. Ben özellikle büyükannemin, hem herkesin gülümsemesini istiyorum diyor birini görünce.
Bunun ah çocukluk, kaybettik bu duyguları denmesinden ziyade, “bir şeyleri unuttuk”a işaret olduğunu düşünenlerdenim.
Hatırlanabilirliği olan, çaba isteyen.
T “Senin kalbin önemli bir şey ve kalbinin olduğu yerde kalmalısın. Herkesin kalbi önemli birer şey.”
Sadece benim kalbim veya benim annemin kalbi, benim sevdiğim insanların kalbi değil, herkesin kalbi.
T “Ben iyi olabiliyorsam kibar olabiliyorsam, hepimiz olabiliriz.”
Bunu hep tersinden duyduk. Üstelik iç seslerimizden. O bunu yapıyorsa ben de yaparım.
Hatta bunun motivasyona yakın durmayanı;
>Ah be, şu insan bile nerelerde, ben de yapardım… Hayat!<
Tiana’nın bu cümlesi beni gerçekten uçurdu.
Yani ben yapabiliyorsam sen de yaparsın.
Bu yapılabilir bir şey.
Bende bir numara yok, sen de yaparsın.
Yapabiliriz.
Sahiden dediği gibi çok uçuk hedefleri de dibi de değil, zeminde olmayı öyle güzel söylüyor ki. Düzlükte bir durulmayı. Büyüleyici. Hiçbir değersizleştirme olmadan kendini öyle özverili bir potada eritiyor ki, altı yaşını hatırlıyorum yeniden.
Tiana’ya sonuna kadar katılıyorum. Çok abartmaya gerek yok. Dibe de batmayalım. Elimizden geleni yaparsak kalbimizle hissederek, bu iş tamam olacak.
En sevdiğim parçasıyla bitiriyorum sözlerinden.
“Herkesin kaba olduğu bir dünyada yaşayacak olursak yarın herkes yaratığa dönüşür. Ya birkaç insan kalırsa ve onları yerlerse? Hiç kimse kalmaz. Bizim yerimizde sadece yaratıklar kalır! Herkesin insan olmasına ihtiyacımız var, herkesin!”
Herkesin insan olmasına ihtiyacımız var. Herkesin.
Linkedin’de karşılaştığım gönderiyi, paylaştığı için A. Kadir Çaylı’ya yeniden teşekkürler.